İbrahim Aybar ile Zamanın Ötesindeki Proje

Türkiye'nin ilk büyük heyecanı Renault Fluence Z.E. dönemini konuştuk.

10/26/2025

İbrahim Aybar Renault Fluence Z.E.
İbrahim Aybar Renault Fluence Z.E.

Türk otomotiv sektöründe "vizyon" ve "cesaret" denildiğinde, akla gelen ilk isimlerden biri şüphesiz İbrahim Aybar'dır. Yıllarını sektöre adamış bu duayen isimle bir araya geldik ve kariyerinin belki de en çok konuşulan, en cesur ve en "zamanının ötesinde" olan projesini, Renault Fluence Z.E. dönemini konuştuk.

İbrahim Aybar ile Zamanın Ötesindeki Proje: Renault Fluence Z.E. Dönemi

Merhaba İbrahim Bey, yayınımıza hoşgeldiniz. Bize biraz kendinizden bahsedermisiniz?

"Merhaba, ben İbrahim Aybar. Renault markası ile ilişkim hakkında kısaca kendimden bahsetmem gerekirse, kariyerimin 17 yılını Renault Mais tarafında, yani Oyak hissesinin daha büyük olduğu tarafta genel müdür olarak geçirdim. 2017 yılında yaş haddi nedeniyle emekli oldum. Ancak otomotivden kopmadım ve o zamandan bu yana da çeşitli danışmanlıklar veriyorum. Yazılar yayınlıyorum ve kurucu ortak olduğum şirketlerde otomotiv üzerinde çalışmaya devam ediyorum."

Türkiye otomotiv sektörünün dönüşümünü bizzat yaşayan ve Türkiye'nin ilk elektrikli otomobili Fluence Z.E. modelinin doğuşunda aldığınız aktif rol ile bize o dönemi anlatabilir misiniz?

"Türkiye'nin elektrikli araç serüvenine başlama hikayesi 2009 yılına dayanıyor. O zamanlar Renault, Nissan ve Mitsubishi ortaklığının dünya başkanı Carlos Ghosn, Renault ve Nissan'ın, elektrik enerjisinden faydalanan yeni nesil motorlara sahip otomobillerin öncüsü olacağını açıklamıştı. Bu kapsamda, Renault'nun yeni sedan modeli olan Fluence Z.E. piyasaya çıkacaktı.

Biz bu haberi duyunca çok heyecanlandık. Çünkü Türkiye, içten yanmalı motor teknolojilerini uygulamaya çok geç başlamıştı ve bütün teknolojik bilgi birikimi dışarılarda oluşmuştu. Şimdi yeni bir fırsat olan elektrik motorlu otomobil üretim fırsatı ortaya çıkınca, Türkiye'nin bu işin içinde dünyayla eş zamanlı bulunması, yeni know-how'lar üretmesi bizi de çok heyecanlandıran bir fırsattı. Bu üretimin ilk kez Türkiye'de olması için girişimler yaptık.

2009 yılında Frankfurt Otomotiv Fuarı'na iki bakanımızı ikna ederek götürdüm ve Carlos Ghosn ile toplantıya oturduk.

Toplantıda, bu üretimi Türkiye'de yapmayı çok arzu ettiğimizi belirttik. Zaten Oyak-Renault fabrikamız dizel motor ağırlıklı Fluence otomobili üretiyordu. Gövde ve hareket organları gibi parçalar tarafımızdan yapıldığı için, çok daha ekonomik çözüm çıkaracağımızı anlattık.

Türkiye'ye döndükten sonra bir ay içinde, Renault başkan yardımcısı ülkemize gönderildi ve Fluence Z.E. üretimini bize verdiklerini açıkladı. Bu bizim için büyük bir sevinç oldu. Fabrikamızda buna uygun yeni bir bant hazırladık ve 500 kadar teknik arkadaşımız eğitimlerle yetiştirildi. Batarya Türkiye'de monte edilmeye devam edecek şekilde bir organizasyon yapıldı."

Proje nasıl hayata geçti? Üretim süreci ve insanlar üzerinde etkisi nasıldı?

"İlk prototiplerimiz homologasyon sürecinden geçti ve 2010 yılının sonuna doğru otomobil hayata geçmeye başladı. Türkiye olarak bundan dolayı dünya çapında çok büyük ses getirdik. Türk insanı da bu yeni teknolojiyi çok sevdi. Biz de başta İstanbul, Ankara, Gaziantep, Konya, Antalya, Manisa gibi birçok il yönetimiyle, sıfır emisyonlu ulaşım ortamına geçiş için projeyi uygulamaya yönelik anlaşmalar yaptık.

Çok önemli bir deneyim yaşadık. Türkiye, 2010 yılının sonu itibariyle ilk defa bataryalı, elektrik motorlu bir otomobil üretme imkanı buldu. O zamanki teknoloji yaklaşık 180 km menzil veriyordu ve bataryalar çok pahalıydı. Batarya maliyeti çok yüksek olduğu için, biz bataryayı kiralamaya başladık. Renault olarak bataryanın mülkiyetini vermiyor, sadece otomobilin bataryasız kısmını satıyorduk. Bataryayı da ayda yaklaşık 80 Euro gibi bir rakamla kiralıyorduk.

Bu deneyimdeki en kritik başarılarımızdan biri ise altyapı hazırlığı ve vergi teşvikleriydi. Ben o zaman haftalarca Ankara'da mecliste bulundum. Gece gündüz mecliste devamlı bu konuyu anlatmak için milletvekillerinin, komisyon başkanlarının arkasında dolaştım. Hatta o zaman Başbakan Yardımcısı olan Sayın Ali Babacan, beni o kadar çok görüyordu ki, bir gün kapıda karşılaştık ve "Ya dedi İbrahim Bey sen bizden fazla mecliste dolaşıyorsun. Hayırdır?" diye sormuştu. Ben de "Elektrikli otomobilimizin satılmasını sağlayan ilgili vergi yasalarını çıkarmanız için uğraşıyorum" demiştim.

Hakikaten o zaman Fluence Z.E. için %3 gibi çok mütevazi bir ÖTV oranı çıktı. Neredeyse vergi yükü yoktu. Dahası, motorlu taşıtlar vergisi de elektrikli otomobillerde sıfırlandı. Bu ciddi bir vergi avantajıydı.

Yapılan anketlerde herkesin ilgisi çok yüksek çıkıyordu. İnsanlar bu projeyi çok sevmişti fakat Fluence Z.E. maalesef ülkemizde yeterince satılamadı. Birkaç tane çevreyi koruma amaçlı politika güden uluslar arası şirketler ve bireysel müşteriler aldı ama bunlar da az sayıda oldu. Aslında bakanlıklardan ve büyükşehir belediyelerinden çok ümitliydim ama aldıkları rakamlar düşük kaldı. Örneğin İstanbul Büyükşehir Belediyesi almamıştı ama Kadıköy Belediyesi 15, Ankara Büyükşehir Belediyesi 20 tane almıştı.

Ne yazık ki, tüm çabalarımıza rağmen satışlar istediğimiz kadar iyi gitmedi. 2011'de Türkiye'de yaklaşık 270 adet satabildik. 2012 geldiğinde ise, Renault yönetimi bu aracı Türkiye'de yeterince satamadığımız için pazarda satış şansı daha büyük olan başka ülkeye gideceğini açıkladı ve biz de 2012 yılında üretimi durdurup bantları başka ülkeye taşıdık."

Peki, yerli otomobilimiz TOGG ve pazar hakkında ne düşünüyorsunuz?

"Güzel bir konu. İşin güzel tarafı, TOGG aslında o zamanlar fikir olarak dünyaya geldi. 2011 yılında, biz Fluence Z.E.'yi pazara yerleştirmeye çalışırken katıldığım bir toplantıda, o zaman Başbakan olan Sayın Cumhurbaşkanımız, "Babayiğitler yok mu? Bu işi Türkiye'de tamamen biz yapalım" diye ilk kez orada konuşmuştu. O "Babayiğitler" lafı da 2011 yılından bu yana hala geliyor.

Şu an pazar tamamen değişti. Türkiye'de 40'ın üzerinde farklı marka ve farklı modelde bataryadan elektrikli otomobil satılıyor. Yollarımızda dolaşan elektrikli araçların sayısı 200.000'i çoktan geçti. Hızlı şarj ünitelerinin sayısı da 40.000'i aştı. Oysa o zamanlar hızlı şarj noktaları sadece bizim yetkili satıcılarımızda vardı, başka yerlerde kuramıyorduk. İspark'ta da birkaç adet kurulmuştu.

Ancak altyapıda hala çözmemiz gereken sorunlar var. Örneğin, Ankara'da bir apartmanda 8. katta oturan bir vatandaş, evinden şarj yapmaya kalkmış, Monofaze şarj bile 3,5 kW saat elektrik çektiği için kablolar müsait mi diye ölçmeden yapılan şarj yangın çıkarmış ve maalesef evde vefat eden insanlar oldu. Bu tür güvenlik konuları, özellikle apartman yapılarında, hala tam oturmadı."

Gelecek planlarınız nedir? Sizce eğilim hangi yönde olacak?

"Ben, emekli olduktan sonra 2020 yılı başında paylaşım ekonomisi kavramını ülkemize kazandıran Vesile A.Ş. şirketini kurduk. Çünkü 2015'ten beri insanların araç almaktansa kısa süreli kullanıp bırakmaya daha meraklı olmaya başladığını görmüştüm. 2019 yerel seçimlerinden sonra, yeni ulaşım biçimlerini uygulamak isteyen İzmir Büyükşehir Belediyesi yönetimiyle temasa geçtik. Ben, "Türkiye'de bunu yapabilecek bir dijital altyapı da var, bunları geliştirecek beyinler de var. Birkaç ayda yaparız" dedim. 2020'nin Şubat ayından itibaren İzmir'de akıllı paylaşım ve akıllı ulaşım sistemleri uygulamasına başladık. Hatta İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin aldığı 175 adet Zoe araçların bir kısmı da bu sistemin içerisinde kullanılıyor. Şu anda İzmir'de 400 otomobil çalışıyor (yakında 600-650 olacak) ve ağırlıklı üniversite gençleri tarafından kısa süreli kiralanıyor ve bugün Türkiye genelinde ortalama günlük 30.000'e yakın kısa süreli araç kullanımı gerçekleşiyor. Tahsis edilen otomobil sayısı da 8.500'ü buldu.

Artık gidişat bu yönde. Çünkü 2030 yılında dünyada 2,5 milyonun üzerinde otonom aracın, bütün taksilerin yerini alacağı kesinleşti. Paylaşımlı araç dünyasına doğru gidiyoruz. Önümüzde sadece 5 yıl kaldı ve bu sayede aracımızı sahiplenerek günün sadece bir saat kullanmak gibi verimsizliği bitirmiş olacağız.

Bugün bir taksiye bindiğinizde mil başına 70 ila 80 cent olan maliyet, robotaksiye bindiğiniz zaman 20 cente kadar inebiliyor. Üstelik araçlar hep elektrikli olduğu için karbon emisyonu olmuyor ve trafik kazaları azalıyor. Yapılan çalışmalar gösterdi ki, şimdiye kadarki bu deneyimlerde trafik kazaları %86 oranında azaldı.

Bu gelişmeler ışığında, önümüzdeki 5 yılın en önemli eğilimi paylaşımlı taşıt konusu olacak."

Bize zaman ayırdığınız için "Wattacar" adına çok teşekkür ederiz İbrahim Bey. Tekrar görüşmek dileğiyle.

"Ben teşekkür ederim, iyi günler."

bbNEObbNEO

EN SON HABERLER